Araştırma-Tarih

  • 04 May

    İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası

    John J. Mearsheimer- Stephen M. Walt

    Daha önceleri birkaç kapak yazısında değindiğim gibi hepimiz ABD’nin bir süper güç olduğunu, halen “Dünya Ekonomik ve Stratejik” dengelerini tek başına yönettiğini ve bu gücünü sürdürebilmek için her yolu denemekte olduğunu biliyoruz.
    Bir taraftan; bunu daha ne kadar tek başına götürebileceğini değerlendirmeye çalışır iken, bir taraftan da; Türkiye ve yakın çevresinden başlamak üzere dünyada olup bitenleri daha iyi algılayabilmek için ABD’nin yönetişim ve etkileşim yapısının çok iyi bilinmesi gerektiğine inanıyorum.

    ABD yönetimini Pentagon, CIA, FBI üçgeni üzerine kurulmuş bir yapılanma içinde büyük sermaye dünyası, Yahudi Lobisi, Arap Sermayesi başta olmak üzere ve özellikle enerji (petrol), savunma sanayi, finansman çevrelerinin oluşturduğu güçlü lobiler tarafından yönlendirildiği artık tüm dünyanın malumudur.

    Sizlere geçen aylarda CIA ile ilgili çok değerli bir kitabın özetini sunmuş idim. Bu sefer de Chicago Üniversitesi’nden John J. Mearsheimer ve Harward Üniversitesi’nden Stephen M. Walt’ın kaleme aldıkları “İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası” isimli kitabın özetini sunuyorum. Tabii ki her ikisi de bu kitaptan sonra Yahudilerin hedefi haline geldiler.

    Sırada ise,
    1) CIA, Legacy of Ashes’in yazarı Tim Werner’in Enemies “A History Of The FBI”
    2) Ünlü “Petrol” isimli kitabın yazarı Daniel Yergin’in “The Prize” isimli kitabı
    3) Khalil Marrar’ın “The Arab Lobby and Us Foreign Policy” isimli kitabı ve
    4) Robert Kagan’ın “The World America Made” isimli kitapları var.

    Uzun yıllardır özet kitapları okuyan dostlarım hatırlayacaklardır. Ben yaz aylarında 3 ay elime almadığım başucumda biriken roman, seyahat, biyografi, şarap gibi hafif şeyler okurum.

    Bu yaz galiba mesai bitmeyecek. En iyi okurumuz, bitmeyen enerjisi ile en büyük ilham kaynağımız Sn. Süleyman Demirel lütfedip arayarak,

    1) Ian Bremmer’in “Every Nation For İtself”ini
    2) Gideon Rose ve Jonathan Tepperman’ın “The Clash Of Ideas”ını ve;
    3) Brzezinski’nin “Strategic Vision” isimli kitaplarını önerdiler.

    Tabii ki öncelikle bu kitaplar getirtilip okunacaktır. İtiraf edeyim Amazon.com’a ilk defa en yavaş teslim yöntemi ile ısmarlayacağım ki bir mazeretim olsun.

    En içten sevgi ve saygılarımla,
    Uğur Yüce

  • 02 May

    CIA Tarihi -Özet 2-

    Tim Weiner

    Bir ay önce sitemize “CIA’nin Tarihi” isimli kitabın yarısını (ilk 3 bölümü) eklemiştim. Şimdide ikinci yarısını ekliyorum.
    Bu sayede 100 sayfaya yakın bir özeti iki taksitte sunmuş oluyorum.

    Birinci bölümü kaçırdı iseniz buradan okuyabilir, dinleyebilir ya da kaydedebilirsiniz.
    Bu arada bir konuyu sizler ile paylaşmadan geçemeyeceğim. Bu iki taksitte yollama fikrine sözünü esirgemeyen birkaç dostumdan ciddi eleştiriler geldi.
    Ez cümle derler ki; “İkiye değil, sekize de bölsen fayda yok. Okumayan yine okumayacaktır. Okuyan ise 100 sayfayı bir gecede okur.” Doğrusu bir yorum yapamıyorum.

    Ne dersiniz? Haklılar mı?

    Bu arada en yüreklendirici olay özet kitap sitemizin düzenli bir şekilde artan abone ve okuyucu sayısı.
    On yıl sonra da olsa göle çaldığımız mayadan çok sevindirici haberler var.

    En içten sevgi ve saygılarımla,
    Uğur Yüce

  • 01 May

    CIA Tarihi -Özet 1-

    Tim Weiner

    5N + 1K
    KİM, NE, NEDEN, NEREDE, NE ZAMAN, NASIL.

    Hayatımızdaki önemli olayları yorumlamadan önce, mutlaka kendi kendimize yukarıdaki sualleri sormamız, araştırmamız ve ancak her birine anlamlı birer cevap bulabildikten sonra (sentezimizi yaparak) bir sonuca ulaşmamız gerekir. Bu da ancak sağlıklı bilgi ile mümkündür.

    Türkiye’de olan biten hiçbir şeyi, dünyadan soyutlayarak yorumlayamazsınız.
    Dünya’yı, Amerika’nın dış politikalarını algılamadan;

    Amerika’yı ekonomik gücünü oluşturan kartelleri algılamadan; bu kartelleri ise, onları korumak için kurulmuş olan düzenekleri algılamadan yorumlayamazsınız.

    Mali Sektör (banka, borsa, sigorta)
    Enerji Sektörü (özellikle petrol ve doğalgaz)
    Savunma Sanayi (özellikle silah)

    ABD için, bilardonun üçüncü topu olamaz. Nereye kadar gidip, nerede duracağı tesadüflere bırakılamaz. Koruyucu düzeneklerin başında Pentagon, FBI ve CIA gelir.

    Amerika’nın bir süredir diğer kurumlarını ve ülke olarak itibarını tekrar tesis edebilmek için gözden çıkarttığı CIA.
    Bu kitap 600 Sayfa. Yazarı güvenilir, anlattığı her şey zaten kamu oyuna mal olmuş olaylar.

    Türkiye’den hemen hemen hiç söz etmemesi hayra alamet değil. Olsa olsa kendisine bu bilgi akışını sağlayan güçlerin, Türkiye ile ilgili plan ve operasyonlarının henüz tamamlanmadığı ve ABD için çok önem arz ettiği anlamına gelir.
    Özet 100 sayfayı bulduğu için iki fasılda ekleyeceğim.

    Şimdilik 6 bölümden oluşan kitabın ilk 3 bölümü, önümüzdeki ay ikinci bölümünü yollayacağım.
    Ondan sonra da sırada Amerika’daki Yahudi Lobileri var.

    En içten sevgi ve saygılarımla,
    Uğur Yüce

  • 28 Mar

    Yeni Ortaçağ

    Alain Minc

    Berlin Duvarı’nın yıkıldığı günün ertesi gazetelerde çıkan bir yazımda benim çocuklarım Avrupa’da artık harbi değil, harpleri yaşayacaklar diye yazdığım için ne çok alaycı ve aşağılayıcı tenkit almıştım. Avrupalıların “bir tehdit altında ama riski olmayan bir dünyadan, tehdidi kalmamış ama riskli bir dünya” dönemine girdiğimizi anlamaları için acaba daha kaç yıl geçmesi gerekecek? Düzensizliği meydana getiren çok sayıda unsur var. Felaketlerin hepsi tabii ki aynı anda gelmeyecek, pek çoğu mantıksal bir zincir gibi belki birbirine bağlanmayacak ama geleceği tehdit ederek ve asgari bir düzen ümidini ortadan kaldırarak bizi yeni bir ortaçağa taşıyacak. Öyle bir ortaçağ ki milliyetçilerin değil, kabilelerin egemen olduğu bir ortaçağ; toprak, kan ve kimlik sorunlarının yeniden gündeme geldiği bir ortaçağ. Çekler, Valonlar, Flamanlar, Slovaklar, Moldovlar, İskoçlar, Ermeniler, Katalanlar. Çekoslovakya’nın Çek ve Slovak diye bölünmesinden sonra Belçika’nın yakın bir gelecekte Valon ve Flaman diye bölünmesinin gündeme gelmeyeceğini kim garanti edebilir?

    İtalya’nın Kavur Destanı’nı tersine çevirerek çok daha alışkın olduğu devletin altında İtalyan milleti yerine İtalyan Devletleri altında tek millet sistemine geri dönmesi daha muhtemel görünmektedir.

    İskoçlar, Katalanlar, İrlandalılar, Basklar ve hatta Korsikalılar yeniden gündeme gelecektir.

    En içten sevgi ve saygılarımla,
    Uğur Yüce

    Kitap hakkında daha fazla bilgi için: İmge Kitabevi

  • 27 Mar

    Kafa Kafaya

    Lester Thurow

    Son yarım yüzyılın büyük bir kısmını ormandaki Sovyet ayısı yüzünden endişelenmekle geçirdik. Demokrasi ve kapitalizmin karşısında diktatörlük ve komünizm vardı. 1940’larda Sovyet ayısının Kızıl Çin ejderhasının yardımıyla dünyayı ele geçireceği düşünülüyordu. Ayının askeri gücü ile ekonomik ve teknolojik gücü başa baş görünüyordu.

    Yunanistan ve Türkiye’ye yardımlar, NATO, Kore Savaşı hep ayıyı ormanda tutmaya yönelikti. Reagan Yıldız Savaşları programı için Amerika’nın savunma bütçesini iki katına çıkarmıştı.
    Ayı birdenbire yok oldu. Komünizmin gerilemesi birçok bakımdan 770 yıl önce Cengiz Han’ın Avrupa’yı fetihten vazgeçmesine benziyordu. SSCB’nin tüketim maddeleri dağıtımındaki beceriksizliği yüzünden komünizm sonsuza kadar süremezdi ama istenseydi daha uzun müddet devam edebilirdi.

    Cengiz Han Avrupa’yı tam fethetmek üzereyken nasıl geri dönüp Orta Asya’ya çekildiyse komünizmin ani yok oluşu da aynı derecede esrarengizdir.

    En içten sevgi ve saygılarımla,
    Uğur Yüce

  • 25 Mar

    Global Paradoks

    John Naisbitt

    1993’ün 14 Mart’ında Pireneler’de Fransa ile İspanya arasına sıkışmış 47.000 nüfuslu Andorra egemenliğini ilan etti. Artık yeni Andorra devletinin kendi uluslararası telefon kodu, olimpiyat takımı, pulu, para birimi ve BM de sandalyesi olabilecek.
    Nitekim Temmuz 1993’te 184. üye olarak BM’e katıldı bile. İyi ama Avrupa ülkeleri bütünleşmeye giderken, tek bir para biriminin eşiğindeyken bu bağımsızlık da neyin nesi?

    Bu durum, dünyadaki genel eğilimin bir göstergesidir. Bugün dünyanın gidişatı bir taraftan politik bağımsızlık ve kendi kendini yönetmeye, öte yandan ekonomik ittifaklar kurmaya doğrudur. Dünya ekonomisi büyüdükçe küçük oyuncuları güçlenmekte, büyük oyuncuları küçülmektedir.

    Yeni kabilecilik (Tribalism)

    1993’te dünya sözlüğüne yeniden giren “kabilecilik” kavramını “milliyetçilik” kavramı ile karıştırmamak gerekir. 18. yy’dan II. Dünya savaşı sonuna kadar yaygınlaşan milliyetçilik, kişinin vatanını uluslararası ilkelerden ve bireysel çıkarlardan daha önemli tutmasıdır. II. Dünya savaşı İtalya ve Almanya’nın milliyetçiliğine son vermiş, Batıdaki gücünü de yıkmıştır. Kabilecilik ise kişinin ortak etnik kökeni, dili, kültürü, dini, hatta son zamanda mesleği paylaştığı gruba sadık kalmasıdır.
    Bu sadakat da git gide güçlenmekte ve yaygınlaşmaktadır, zira bunlar kişinin bir gruba ait olma duygusunu güçlendirmektedir.

  • 24 Mar

    Jeostratejik Üçlü

    Zbigniew K. Brzezinski

    Amerikan Dışişlerinin Merkezi Arenası olarak Avrupa politikalarının yerini Avrasya politikaları aldı. Avrupa’daki savaşlar Amerika’yı tehdit eder hale gelince, yeni çatışmaların patlamasını ve düşmanca tutumda bir Avrupa egemenliğinin ortaya çıkmasını önlemek için Amerika’nın Avrupa siyaseti içine girmekten başka çaresi kalmamıştı.

    Böylece Amerika’nın dünya olaylarına angaje olması 20. yüzyılda Avrupa’daki siyasi olaylar yüzünden başlamıştır. Bugün, global istikrarın belirleyici unsuru, birkaç Avrasyalı gücün aralarındaki oyundur. Dolayısıyla Amerika’nın politikası, ikili Avrasya ilişkilerinin stratejik bir bütün oluşturacak şekilde örüldüğü kıtalar ötesi yaklaşım olmalıdır.

    ABD-Çin ilişkileri işte bu büyük Avrasya bağlamında yönetilmeli ve gereken önem verilmelidir. Çin, Washington’un en önemli dört dış ilişkisinden biri olarak Avrupa, Japonya ve Rusya’nın yanında yer almalıdır. ABD-Çin ilişkisi her iki taraf için taşıdığı önemin ötesinde diğer olaylarla neden-sonuç niteliğini taşımaktadır. Yalnızca ilgili taraflar açısından yararlı veya tehditkar olan bazı diğer ikili ilişkilerin (örn. Amerika-Meksika) aksine ABD-Çin ilişkisi diğer devletlerin güvenliğini ve politikalarını da etkiler, Avrasya’daki güç dengesini sarsar.

    Dahası, Kuzeydoğu ve Güneydoğu Asya’daki barış büyük ölçüde ABD-Çin ilişkisinin durumuna bağlıdır. Bu ilişki ABD-Japonya ilişkisi ve Japonya’nın Asya’daki siyasi/askeri rolü açısından da belirleyicidir. Ve nihayet, Rusya da ulusal çakırlarının Atlantik-Avrupa’yla yakın ilişiklerde mi yoksa anti-Amerikan bir Çin’le ittifak yapmada mı yattığının kararını verirken Çin’in yöneliminden etkilenecektir.

  • 21 Mar

    Avrupa(lar)

    Jacques Attali

    Avrupa gerçekte mevcut değildir. O ne bir kıta, ne bir kültür, ne bir miller ne de bir tarihtir. Onu tek bir hudut ile veya tek bir ortak gelecek rüyası ile tarif etmek de mümkün değildir. Buna mukabil hudutlarını tahdit etmenin pek mümkün olamadığı Avrupalar mevcuttur.

    Bugün Avrupa’da herşey değişti. Kıtanın bütün verileri altüst oldu. Komünizm ve Sovyet tehdidi yok oldu. Almanya’nın birleşmesi gerçekleşti. Almanya.nın üstün gücü ile uyumlu bir Avrupa dengesi için başka bir stratejiye gerek var. Ve bu strateji bugün mevcut değil. Birleşmenin bugün batı ekonomilerine getirdiği ressesion dışında Avrupa Topluluğu’nun bulduğu bir ekonomik mücadele formülü yoktur.

    Komünizme karşı hiç galip gelemeyecekmiş gibi savaşan batı bugün narin zarafetiyle ne yapacağını bilememektedir. Yüksek sesle bu konuda konuşmaktan bile çekinmektedir. İdeolojik bir düşmanı kalmadığı için Pazar ve Demokrasi kelimeleri sanki günümüzün tüm suallerine cevapmış gibi Avrupa’da doğmuş bu iki prensibi dünya prensipleri haline yaymaya çalışmaktadır.

    Yarın bu kürenin en önemli güçleri Amerika’nın medya gücü ile Asya’nın ekonomik gücü olacaktır. Bunlara üçüncü güç olarak Avrupa(lar)’ın zekaları eklenebilir. Bunun için bu kıta bir değişimler kıtası olmalı ve tekilcilikten kaçınmalıdır. Onu meydana getiren toplumların birlikte yapmalarını organize etmeli ama tek bir sistemde birleştirilmemelidir. Bu tekil kıtanın en büyük kozu çoğulculuktur.

  • 16 Mar

    Ermenistan

    Samuel A. Weems

    Ermeniler Selçuklu (10-12. yy) ve daha sonra Osmanlı İmparatorluğu (13-20. yy) dönemlerinde Türk hakimiyetinde en yüksek yaşam standartlarına sahip olarak yaşıyorlardı. Hatta çok dinli, çok ırklı Osmanlı İmparatorluğu’nda Sultan kendilerine “en sadık teba” onurunu bahşetmişti.

    1890’da ufacık bir Ermeni çetesi Müslümanların topraklarını ve mallarını ele geçirmek amacıyla terörist ihtilalci bir hareket başlattılar. Bu Ermeniler atalarının üçbin küsur yıl önce bu topraklara sahip olduğunu iddia ediyorlardı. Oysa terör kampanyasına başlamadan önce 500 yıl boyunca Hıristiyan Ermenileri ile Müslüman Türkler barış içinde yaşamışlardı.

    Önceleri sorun yaratanların sayısı o kadar azdı ki Osmanlılar umursamadı. Ancak Rusya Osmanlı İmparatorluğu’nu işgal edince bu Ermeniler işgalcilerle işbirliği yaptılar, zira göz diktikleri ve bu amaçla kumpas kurdukları Osmanlı topraklarını Rus Çarı kendilerine verecek zannediyorlardı. O amaçla Osmanlı savaş hattının arkasında yıkıcı terörist saldırılarını arttırdılar. Bu saldırılar Osmanlı birliklerine zarar veriyor ve Ruslarla savaşını engelliyordu. Osmanlı hükümeti savaş bölgesinin arkasındaki bütün Ermenileri göndermek zorunda kaldı. Bu, ulusların binlerce yıldır kendilerini sadakatsiz olarak algıladığı kişilerden korumak için yaptığıyla aynıdır.

    Bunun yakın tarihli bir örneği, Japonlar 7.12.1941’de ABD’ye saldırdıktan sonra Başkan Franklin Roosevelt’in 9006 sayılı emriyle Amerikalı Japonların Batı kıyılarından iç bölgedeki tecrit kamplarına zorla gönderilmesidir. Batı kıyısı yalnızca Japon saldırıları açısından değil, casusların düşman için bilgi toplama ihtimali açısından da hassas bölge olarak addediliyordu. Tabii ki Amerikalı Japonlar, ilerlemekte olan Japon ordularıyla birleşmek üzere Amerikan savaş hatları arkasında ordu kurmamışlardı. Böyle bir ihtimalin korkusu bile ABD hükümetinin onları tecrit etmesine yol açmıştı.

  • 12 Mar

    Bütün Düşmanlara Karşı

    Richard A. Clarke

    Beyaz Saray’da, ABD Dışişleri Bakanlığında ve ABD Savunma Bakanlığında otuz yıllık bir çalışma hayatı olan bir kimse olarak, devlet hizmetinden ayrıldıktan hemen sonra ‘hatıra’larını yazanlara biraz küçümseyerek bakmışımdır. Ancak devlet hizmetinden ayrıldıktan sonra, ülkemin tarihinde bir dönüm noktası teşkil eden 9/11 olaylarının arka perdesinin ne kadar az ve eksik bilindiğini görünce ben de başkalarında küçümsediğim yola girme mecburiyetini hissettim.

    2003 senesinin olayları gelişirken duyduğum endişeler de artmağa başladı. Amerikan halkı olanlar hakkında yanlış bilgileniyordu. Halkın çoğunluğu, Bush yönetimi söylediği için, 9/11 al Qaeda saldırısının Saddam Hüseyin ile bağlantısı olduğuna inanıyordu.

    Halkın çoğunluğu Bush yönetiminin, terörle mücadelede başarılı olduğunu düşünüyordu. Halbuki gerçek bunun tam tersi idi. Yönetim, Irak’ı işgal ile, al Qaeda’yı bertaraf etmek fırsatını kaçırmıştı. Al Qaeda, daha güçlü olarak karşımız da idi.

    Bu kitap benim açımdan, al Qaeda’nın nasıl gelişip ABD’ye saldırdığının hikayesidir. Aynı zaman da CIA ve FBI’nın yaklaşan tehlikeyi nasıl göremediğinin, gördükleri zaman da neden önleyemediklerinin hikayesidir. Ayrıca dört ABD Başkanının hikayesidir.

1 2 3 4 5 6