Politika

  • 28 Mar

    Yeni Ortaçağ

    Alain Minc

    Berlin Duvarı’nın yıkıldığı günün ertesi gazetelerde çıkan bir yazımda benim çocuklarım Avrupa’da artık harbi değil, harpleri yaşayacaklar diye yazdığım için ne çok alaycı ve aşağılayıcı tenkit almıştım. Avrupalıların “bir tehdit altında ama riski olmayan bir dünyadan, tehdidi kalmamış ama riskli bir dünya” dönemine girdiğimizi anlamaları için acaba daha kaç yıl geçmesi gerekecek? Düzensizliği meydana getiren çok sayıda unsur var. Felaketlerin hepsi tabii ki aynı anda gelmeyecek, pek çoğu mantıksal bir zincir gibi belki birbirine bağlanmayacak ama geleceği tehdit ederek ve asgari bir düzen ümidini ortadan kaldırarak bizi yeni bir ortaçağa taşıyacak. Öyle bir ortaçağ ki milliyetçilerin değil, kabilelerin egemen olduğu bir ortaçağ; toprak, kan ve kimlik sorunlarının yeniden gündeme geldiği bir ortaçağ. Çekler, Valonlar, Flamanlar, Slovaklar, Moldovlar, İskoçlar, Ermeniler, Katalanlar. Çekoslovakya’nın Çek ve Slovak diye bölünmesinden sonra Belçika’nın yakın bir gelecekte Valon ve Flaman diye bölünmesinin gündeme gelmeyeceğini kim garanti edebilir?

    İtalya’nın Kavur Destanı’nı tersine çevirerek çok daha alışkın olduğu devletin altında İtalyan milleti yerine İtalyan Devletleri altında tek millet sistemine geri dönmesi daha muhtemel görünmektedir.

    İskoçlar, Katalanlar, İrlandalılar, Basklar ve hatta Korsikalılar yeniden gündeme gelecektir.

    En içten sevgi ve saygılarımla,
    Uğur Yüce

    Kitap hakkında daha fazla bilgi için: İmge Kitabevi

  • 27 Mar

    Kafa Kafaya

    Lester Thurow

    Son yarım yüzyılın büyük bir kısmını ormandaki Sovyet ayısı yüzünden endişelenmekle geçirdik. Demokrasi ve kapitalizmin karşısında diktatörlük ve komünizm vardı. 1940’larda Sovyet ayısının Kızıl Çin ejderhasının yardımıyla dünyayı ele geçireceği düşünülüyordu. Ayının askeri gücü ile ekonomik ve teknolojik gücü başa baş görünüyordu.

    Yunanistan ve Türkiye’ye yardımlar, NATO, Kore Savaşı hep ayıyı ormanda tutmaya yönelikti. Reagan Yıldız Savaşları programı için Amerika’nın savunma bütçesini iki katına çıkarmıştı.
    Ayı birdenbire yok oldu. Komünizmin gerilemesi birçok bakımdan 770 yıl önce Cengiz Han’ın Avrupa’yı fetihten vazgeçmesine benziyordu. SSCB’nin tüketim maddeleri dağıtımındaki beceriksizliği yüzünden komünizm sonsuza kadar süremezdi ama istenseydi daha uzun müddet devam edebilirdi.

    Cengiz Han Avrupa’yı tam fethetmek üzereyken nasıl geri dönüp Orta Asya’ya çekildiyse komünizmin ani yok oluşu da aynı derecede esrarengizdir.

    En içten sevgi ve saygılarımla,
    Uğur Yüce

  • 24 Mar

    Jeostratejik Üçlü

    Zbigniew K. Brzezinski

    Amerikan Dışişlerinin Merkezi Arenası olarak Avrupa politikalarının yerini Avrasya politikaları aldı. Avrupa’daki savaşlar Amerika’yı tehdit eder hale gelince, yeni çatışmaların patlamasını ve düşmanca tutumda bir Avrupa egemenliğinin ortaya çıkmasını önlemek için Amerika’nın Avrupa siyaseti içine girmekten başka çaresi kalmamıştı.

    Böylece Amerika’nın dünya olaylarına angaje olması 20. yüzyılda Avrupa’daki siyasi olaylar yüzünden başlamıştır. Bugün, global istikrarın belirleyici unsuru, birkaç Avrasyalı gücün aralarındaki oyundur. Dolayısıyla Amerika’nın politikası, ikili Avrasya ilişkilerinin stratejik bir bütün oluşturacak şekilde örüldüğü kıtalar ötesi yaklaşım olmalıdır.

    ABD-Çin ilişkileri işte bu büyük Avrasya bağlamında yönetilmeli ve gereken önem verilmelidir. Çin, Washington’un en önemli dört dış ilişkisinden biri olarak Avrupa, Japonya ve Rusya’nın yanında yer almalıdır. ABD-Çin ilişkisi her iki taraf için taşıdığı önemin ötesinde diğer olaylarla neden-sonuç niteliğini taşımaktadır. Yalnızca ilgili taraflar açısından yararlı veya tehditkar olan bazı diğer ikili ilişkilerin (örn. Amerika-Meksika) aksine ABD-Çin ilişkisi diğer devletlerin güvenliğini ve politikalarını da etkiler, Avrasya’daki güç dengesini sarsar.

    Dahası, Kuzeydoğu ve Güneydoğu Asya’daki barış büyük ölçüde ABD-Çin ilişkisinin durumuna bağlıdır. Bu ilişki ABD-Japonya ilişkisi ve Japonya’nın Asya’daki siyasi/askeri rolü açısından da belirleyicidir. Ve nihayet, Rusya da ulusal çakırlarının Atlantik-Avrupa’yla yakın ilişiklerde mi yoksa anti-Amerikan bir Çin’le ittifak yapmada mı yattığının kararını verirken Çin’in yöneliminden etkilenecektir.

  • 21 Mar

    Avrupa(lar)

    Jacques Attali

    Avrupa gerçekte mevcut değildir. O ne bir kıta, ne bir kültür, ne bir miller ne de bir tarihtir. Onu tek bir hudut ile veya tek bir ortak gelecek rüyası ile tarif etmek de mümkün değildir. Buna mukabil hudutlarını tahdit etmenin pek mümkün olamadığı Avrupalar mevcuttur.

    Bugün Avrupa’da herşey değişti. Kıtanın bütün verileri altüst oldu. Komünizm ve Sovyet tehdidi yok oldu. Almanya’nın birleşmesi gerçekleşti. Almanya.nın üstün gücü ile uyumlu bir Avrupa dengesi için başka bir stratejiye gerek var. Ve bu strateji bugün mevcut değil. Birleşmenin bugün batı ekonomilerine getirdiği ressesion dışında Avrupa Topluluğu’nun bulduğu bir ekonomik mücadele formülü yoktur.

    Komünizme karşı hiç galip gelemeyecekmiş gibi savaşan batı bugün narin zarafetiyle ne yapacağını bilememektedir. Yüksek sesle bu konuda konuşmaktan bile çekinmektedir. İdeolojik bir düşmanı kalmadığı için Pazar ve Demokrasi kelimeleri sanki günümüzün tüm suallerine cevapmış gibi Avrupa’da doğmuş bu iki prensibi dünya prensipleri haline yaymaya çalışmaktadır.

    Yarın bu kürenin en önemli güçleri Amerika’nın medya gücü ile Asya’nın ekonomik gücü olacaktır. Bunlara üçüncü güç olarak Avrupa(lar)’ın zekaları eklenebilir. Bunun için bu kıta bir değişimler kıtası olmalı ve tekilcilikten kaçınmalıdır. Onu meydana getiren toplumların birlikte yapmalarını organize etmeli ama tek bir sistemde birleştirilmemelidir. Bu tekil kıtanın en büyük kozu çoğulculuktur.

  • 18 Mar

    Kamu Yönetiminde Yeni Esaslar

    David Osborne – Ted Gaebler

    Kamu yönetimimiz bugün bir çıkmazdadır. Bu kitap, bu gerçekten büyük rahatsızlık duyup ta, ne yapılması gerektiğini tam bilemeyenler, ama arayanlar içindir.
    Zaman, arayanların zamanıdır. Değişim tüm çevremizi sarmış durumda; doğu Avrupa özgürlüğüne kavuştu, Sovyet İmparatorluğu çöktü, soğuk savaş bitti. Batı Avrupa ekonomik birliğe gidiyor. Asya, global ekonomik gücün yeni merkezi oldu. Polonya’dan Güney Afrika’ya kadar demokrasi ilerliyor. Kısacası değişim her yerde.

    Devleti sabit, değişmeyen bir şey olarak görenler için devletin yeniden icadı iddialı bir fikir gibi gelebilir. Oysa kamu yönetimleri sürekli değişmektedir. Bir zamanlar düşünülemeyen şeyleri şimdi özel sektör (örn. silah üretimi) yaparken, kamunun üstlenmesi düşünülmeyen işleri (yoksulluk sigortası, yangın söndürme) kamu yapıyor.

    Kabaca 1900’den 1940’a kadar şekillenen, sanayi devriminin gereklerine uygun kamu yönetimi, artık sanayi sonrası, bilgiye dayalı, muhteşem fırsatlarla olduğu kadar dehşete düşüren sorunlarla da dolu global ekonominin gereklerine cevap verememektedir.

    500 yıl önce Colombe yola çıktığında amacı yeni bir kıta keşfetmek değil, doğunun zenginliklerine yeni bir yoldan ulaşmaktı. O ve onu izleyen diğer keşifler farklı farklı yerler keşfettiler. Ancak bu bilgileri derleyip yeni yerlerin kapsamlı bir haritası çıkarmak haritacılara (kartograflara) düştü.

    Benzer şekilde, günümüzde bazı kamu kurumları bir sorunun üstesinden gelmek, bir açığı kapatmak veya bürokrasi çarklarından kurtulmak için yola çıkmışlar, neredeyse farkına varmadan kamuda iş yapma yönetimine temel değişiklikler getirmişlerdir. Ancak bilgileri toplayıp yarattıkları yeni modelin anlamlı bir haritasını çıkarmak başkalarına düşecektir.

  • 16 Mar

    Ermenistan

    Samuel A. Weems

    Ermeniler Selçuklu (10-12. yy) ve daha sonra Osmanlı İmparatorluğu (13-20. yy) dönemlerinde Türk hakimiyetinde en yüksek yaşam standartlarına sahip olarak yaşıyorlardı. Hatta çok dinli, çok ırklı Osmanlı İmparatorluğu’nda Sultan kendilerine “en sadık teba” onurunu bahşetmişti.

    1890’da ufacık bir Ermeni çetesi Müslümanların topraklarını ve mallarını ele geçirmek amacıyla terörist ihtilalci bir hareket başlattılar. Bu Ermeniler atalarının üçbin küsur yıl önce bu topraklara sahip olduğunu iddia ediyorlardı. Oysa terör kampanyasına başlamadan önce 500 yıl boyunca Hıristiyan Ermenileri ile Müslüman Türkler barış içinde yaşamışlardı.

    Önceleri sorun yaratanların sayısı o kadar azdı ki Osmanlılar umursamadı. Ancak Rusya Osmanlı İmparatorluğu’nu işgal edince bu Ermeniler işgalcilerle işbirliği yaptılar, zira göz diktikleri ve bu amaçla kumpas kurdukları Osmanlı topraklarını Rus Çarı kendilerine verecek zannediyorlardı. O amaçla Osmanlı savaş hattının arkasında yıkıcı terörist saldırılarını arttırdılar. Bu saldırılar Osmanlı birliklerine zarar veriyor ve Ruslarla savaşını engelliyordu. Osmanlı hükümeti savaş bölgesinin arkasındaki bütün Ermenileri göndermek zorunda kaldı. Bu, ulusların binlerce yıldır kendilerini sadakatsiz olarak algıladığı kişilerden korumak için yaptığıyla aynıdır.

    Bunun yakın tarihli bir örneği, Japonlar 7.12.1941’de ABD’ye saldırdıktan sonra Başkan Franklin Roosevelt’in 9006 sayılı emriyle Amerikalı Japonların Batı kıyılarından iç bölgedeki tecrit kamplarına zorla gönderilmesidir. Batı kıyısı yalnızca Japon saldırıları açısından değil, casusların düşman için bilgi toplama ihtimali açısından da hassas bölge olarak addediliyordu. Tabii ki Amerikalı Japonlar, ilerlemekte olan Japon ordularıyla birleşmek üzere Amerikan savaş hatları arkasında ordu kurmamışlardı. Böyle bir ihtimalin korkusu bile ABD hükümetinin onları tecrit etmesine yol açmıştı.

  • 15 Mar

    Demokrasi ve Kalkınma

    Süleyman Demirel

    Daha önce de belirttiğim gibi, Avrupa artık hiçbir zaman tekrar bölünmemelidir. Tüm kıtanın barışı, istikrarı ve refahı, Avrupa projesinin başarısına bağlıdır. Özellikle Balkan ülkeleri için, Avrupa perspektifi bölgedeki kalıcı barışın ve refahın yolunu açacak anahtar durumundadır.
    Türkiye katılım kriterlerini bilmektedir. Sadece Kopenhag Kriterleri’ne uyum için değil, aynı zamanda Maastricht Kriterleri’ne ve Avrupa Para Birliği’ne uyum için de hazırlıklar yapmamız gerekmektedir.

    Esasen, bu hedef Türkiye’nin daha fazla kalkınmak, daha zengin olmak, refaha ve mutluluğa daha çabuk ulaşmak yolunda kendisi için tespit etmiş olduğu bir hedeftir. Türkiye bu projeyi başarı ile tamamlamak için kararlı olmalıdır.

    Helsinki Zirvesi ile başlatılan yeni dinamikte zaman unsurunu en iyi şekilde değerlendirmeliyiz ve hızımızı kaybetmemeye dikkat etmeliyiz.

    Demokrasi, insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü alanlarındaki eksikliklerimizi tamamlamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki temel haklar ve özgürlükler ile ilgili bölüm, Türkiye’nin uluslararası taahhütleri ile uyumlu hale getirilmelidir.

    Türkiye idari yapısını yeniden gözden geçirmeli ve demokrasi kurumlarının istikrarlı işleyişini tesis etmelidir.

    Türkiye kapsamlı bir yargı reformuna gitmelidir.

    AB standartlarını yakalamak ve Maastricht Kriterleri’ne uyum sağlamak için mevcut ekonomik reform çabaları ile birlikte yolsuzlukla mücadeleye ve özelleştirmeye hız verilmelidir.

    Türkiye’nin AB ile entegrasyonu için olağanüstü öneme ve önceliğe sahip bir başka konu ise, Türkiye’nin, Kafkaslardan Orta Asya’ya ve Ortadoğu’ya, Rusya ve Ukrayna’yı kapsamak üzere Hazar Havzası ve Karadeniz Havzası’ndan Yunanistan ve Kıbrıs da dahil olmak üzere Akdeniz’e uzanan geniş coğrafyadaki aktif politikalarını ve önder rolünü devam ettirmesidir.

  • 14 Mar

    Kümeleşme ve Kümeleşme Politikaları

    Philip Raines

    Küme kavramı ilk kez Michael Porter’ın 1990’da yayınlanan “Ulusların Rekabet Üstünlüğü” adlı kitabında yer almıştır. Değişik ülkelerden birçok örneği ele alan Porter, “ulusal üstünlük dörtgeni” kavramını geliştirmiştir.

    Porter’ın ilgi odağı, sektörlerin/şirketlerin rekabet gücü ve bunu yaratan faktörlerin analiziydi. Porter’a göre bir ülkenin rekabet gücünün temelinde 4 ana vasıf yatar. Bu vasıflar tek tek ve bir sistem olarak ulusal üstünlük dörtgenini, bir başka deyişle her bir ülkenin kendi sektörleri için kurduğu ve işlettiği oyun alanını oluşturur.

    Faktör Koşulları: Ülkenin vasıflı işçilik veya altyapı gibi, belli bir sektörde rekabet edebilmesi için gereken üretim faktörlerindeki konumu.
    Talep Koşulları: Sektörün ürettiği mamul veya hizmeti için talep durumu.
    İlgili ve Destekleyici Sektörler: Uluslararası rekabet gücünü haiz yan sanayilerin ve ilgili sektörlerin varlığı veya yokluğu.
    Firma Stratejisi, Yapı ve Rekabet: Şirketlerin nasıl yaratıldığını, örgütlendiğini ve yönetildiğini belirleyen koşullar ile yurt içi rekabetin yapısı.

    Dörtgenin her noktası ve sistem olarak bütünü, uluslararası rekabet başarısına ulaşmak için gereken unsurları etkiler. Bu unsurlar, kaynaklar ve beceriler, firmaların fırsatları görmesini sağlayan bilgi; firmaların kaynaklarını ve becerilerini konuşlandırdığı yön; şirket sahiplerinin, yöneticilerinin ve çalışanlarının hedefleri ve en önemlisi de firmaların üzerindeki yatırım ve yenilik (innovasyon) yapma baskısıdır.

  • 13 Mar

    Seçim

    Zbigniew K. Brzezinski

    Tarih, yaşanan değişimlerin bir kaydıdır; hiçbir şeyin sonsuza dek kalamayacağını bize hatırlatır. Uzun süre kalıcı olan şeyler ortadan kaybolunca önceki statüko bir daha geri gelmez. Amerika’nın şimdiki global gücü için de aynı durum geçerlidir. Bu güç bir gün nihayete erdiğinde onun yerini ne alacak?

    Amerikan egemenliğinin sona ermesiyle geçmişteki çok kutupluluğa dönüş olamayacağı gibi, Amerika benzeri politik, askeri, ekonomik, teknolojik ve sosyokültürel etkinliğe sahip bir başka süper güç de onun yerini alamaz. AB, politomiliter arenada Amerika’ya rakip olacak birleşmişliğe sahip değildir. Rusya sosyoekonomik sorunlarla boğuşmaktadır. Japonya’nın nüfusu yaşlanmış, ekonomisi yavaşlamıştır. Çin yüksek büyüme hızını sürdürse bile yoksul toplumu, antika alt yapısı ile olsa olsa bölgesel bir güç olarak kalacaktır. Aynı şey Hindistan için de geçerlidir.

    Önümüzdeki 20 yıl için Amerika’nın gücü dünya istikrarı için vazgeçilmezdir. Önemli olan soru, bu gücün ne şekilde kullanılacağı ve nasıl sürdürüleceğidir.

  • 12 Mar

    Bütün Düşmanlara Karşı

    Richard A. Clarke

    Beyaz Saray’da, ABD Dışişleri Bakanlığında ve ABD Savunma Bakanlığında otuz yıllık bir çalışma hayatı olan bir kimse olarak, devlet hizmetinden ayrıldıktan hemen sonra ‘hatıra’larını yazanlara biraz küçümseyerek bakmışımdır. Ancak devlet hizmetinden ayrıldıktan sonra, ülkemin tarihinde bir dönüm noktası teşkil eden 9/11 olaylarının arka perdesinin ne kadar az ve eksik bilindiğini görünce ben de başkalarında küçümsediğim yola girme mecburiyetini hissettim.

    2003 senesinin olayları gelişirken duyduğum endişeler de artmağa başladı. Amerikan halkı olanlar hakkında yanlış bilgileniyordu. Halkın çoğunluğu, Bush yönetimi söylediği için, 9/11 al Qaeda saldırısının Saddam Hüseyin ile bağlantısı olduğuna inanıyordu.

    Halkın çoğunluğu Bush yönetiminin, terörle mücadelede başarılı olduğunu düşünüyordu. Halbuki gerçek bunun tam tersi idi. Yönetim, Irak’ı işgal ile, al Qaeda’yı bertaraf etmek fırsatını kaçırmıştı. Al Qaeda, daha güçlü olarak karşımız da idi.

    Bu kitap benim açımdan, al Qaeda’nın nasıl gelişip ABD’ye saldırdığının hikayesidir. Aynı zaman da CIA ve FBI’nın yaklaşan tehlikeyi nasıl göremediğinin, gördükleri zaman da neden önleyemediklerinin hikayesidir. Ayrıca dört ABD Başkanının hikayesidir.

1 2 3 4 5 6